GSM şirketleri, yüzde 50 vergiyi de vatandaşa ödetiyor.

115
reklam alani

Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı eski Müsteşarı Dr. Suat Yeldener, GSM şirketlerinin devlete ödediği yaklaşık yüzde 50 verginin tümünün, vatandaşın cebinden çıktığını söyledi

Kıbrıs Gazetesi’nden Ali CANSU’nun haberine göre; Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı eski Müsteşarı, bilim insanı Dr. Suat Yeldener, GSM şirketlerinin devlete ödediği toplam yüzde 62’lik vergilerin yaklaşık yüzde 50’sinin vatandaşın cebinden çıktığını söyledi.

GSM şebekelerinin, yanlış bir politika ile özelleştirildiğini ifade eden Yeldener, bu uygulamanın diğer dünya ülkelerinde yapıldığı gibi vatandaşa büyük bir yük getirmeden yapılabileceğini belirtti.

Yeldener, “Bizim ülkemizde vatandaşlarımızın direkt olarak ödedikleri GSM vergileri yaklaşıkyüzde 50 ile dünyanın en pahalı vergisidir. Şu an Türkiye’den bile daha pahalıyız. Güney Kıbrıs’ta GSM vergileri yaklaşık yüzde 19 oranında olup sadece KDV vergisi alınmaktadır. İngiltere’de bu rakam yaklaşık yüzde 20’lerde. Biz ise iki veya üç katı daha fazla vergi ödüyoruz” dedi.

“Vergileri azaltabilecek yöntemler var”

Mobil İletişim Sektörünün (GSM) büyük bir sektör olduğunu ve devletin çok daha büyük bir geliri olabileceğine dikkat çeken Yeldener, devletin, vatandaştan aldığı GSM vergilerini büyük oranda azaltabilecek yöntemlerin olduğunu da ifade etti.

Yeldener, şöyle devam etti:

“Bugün, KKTC Telsim (Vodefone) ve Kuzey Kıbrıs Turkcell (KKTCELL) ile 2008 yılında yapılan sözleşmelerle, vergilerin büyük bir çoğunluğu (yüzde 50) vatandaşın cebinden alınıyor. Burada vergi yüzde 20’lerde tutulabilirdi ve devletin geriye kalan gelirleri bu iki şirketin gelirlerinden pay alarak, kaybetmeden veya çok az bir gelir kaybı ile vatandaşın yükünü büyük oranda hafifletmiş ve bu şekilde kamunun yararı da gözetilmiş olurdu. Ancak 2008’de yapılan sözleşmeler, şirketlerin yararına yapılırken, vergi yükünün büyük bir çoğunluğu da vatandaşın sırtına yüklenmiş oldu.

Ben Müsteşarlığım döneminde çalıştığım yeni bir projede tüm bunları öngörerek projemizi hazırlamıştık.

Bu projede, 4.5G mobil şebeke ile Telekomünikasyon Dairesi’ne ait Sabit Telekomünikasyon Şebekesi birlikte düşünülerek, Kamu – Özel ortaklığında üçüncü bir operatör olarak yeniden yapılandırılması ve bu çerçevede tüm şebekenin modern, yeni teknolojilerle yenilenmesini planlanmıştık. Bu projede, hizmet önceliklerimiz için; hızdan önce kalite, kapsama bakımından hizmet mevcudiyeti ve modern telekomünikasyon hizmetleri sunabilmek olarak düşünmüştük. Ayrıca bu projenin hayat bulabilmesi için bazı fizibilite çalışmaları da yapılmış olup, yaklaşık 2 aylık ek bir çalışma ile yukarıda öngördüğümüz projenin ihaleye çıkabilme noktasına gelmiş olacaktık. Ancak tüm bu çalışmalar müsteşarlık görevimden ayrıldıktan sonra müsteşarlık ofisinde çalıştığım dizüstü bilgisayarın hafızasında kalmıştır.”

“Kamu yararı gözetilmedi”

Yeldener, iletişim sektörünün bir ülke için hem mali hem de stratejik olarak büyük öneme sahip bir sektör olduğunu söyledi.

Bu sektör yapılandırılırken ciddi bir şekilde analiz edilerek yapılması gerektiğine dikkat çeken Yeldener, “Ancak, maalesef 2008 yılında o dönemin hükümeti tarafından GSM Mobil Şebekeleri için yapılan özelleştirme çok yanlış yapılmıştır. Çünkü bu özelleştirme, hiçbir analize, hesap/kitaba veya fizibiliteye dayandırılmadan gelişi güzel yapılmıştır. Bana göre bu özelleştirme kamu yararı gözeten bir özelleştirme olmamıştır” dedi.

“Devlet, GSM şebekelerinden büyük gelir elde edebilirdi”

Özelleştirmenin ülkemizde kötü lanse edildiğine de dikkat çeken Yeldener, GSM şebekeleri için ciddi anlamda özelleştirme yapılmış olsa idi, Ercan Havalimanı’nda olduğu gibi (yaklaşık 160 milyon TL yıllık gelir), GSM sektöründen de devletin payına düşen büyük mali kazançların olabileceğini söyledi.

Yeldener, o yıllarda GSM şebekeleri için çok iyi bir ihale yapılabileceğini ve devletin bundan çok büyük kazançlar sağlayabileceğini, vatandaşın bugünkü gibi büyük vergiler altında ezilmeyeceğini de belirtti.

“Rekabet, arzu ettiğimiz seviyelerde değildir”

Yeldener şöyle devam etti:

“Rekabetin kızışması açısından bizim yaptığımız analizde GSM sektöründe rekabetin arzu ettiğimiz seviyelerde olmadığını gördük. GSM şebekeleri için yapılan sözleşmeler o kadar yanlıştır ki her altı ayda bir enflasyon ve TÜFE oranına göre zam yapılması gerekiyor. Ben, müsteşarlık yaptığım dört yıllık dönemde iki kez artış yapıldı. Ancak, sözleşmeye göre 8 kez artış yapılması gerekirdi. Ancak, bu adil değildi. Vatandaş kendi maaşına artış alamazken, bu iki şirketin zam yapması da adil olmazdı.

Bir ikincisi ara bağlantı ücretleri diye bir dengesizlik yapıldı. Bundan dolayı devlet bu iki şirketten lisans bedeli olarak aldığı 30 milyon Doları, üç-dört yıl içerisinde bu şirketlere geri iade etti. Yani, bu iki GSM şirketi için özelleştirme ön ödeme bedelleri bedavaya gelmiş gibi oldu.”

“Güneyde vatandaştan alınan toplam vergi oranı yüzde 19”

Yeldener, devletin GSM sektöründe büyük çoğunlukla gelirinin vatandaşın cebinden alınan vergilerden ibaret olduğuna dikkat çekti.

Barış görüşmeleri sürerken her an barış olacakmış gibi hazır olunması gerektiği üzerinde de duran Yeldener, iki kurucu devletin vatandaşlarına uyguladıkları vergi oranları arasında uçurum kadar fark olmaması gerektiğini, aksi takdirde barış olması durumunda kuzeydeki şirketlerin güneydeki şirketlerle rekabet edemeyeceğini söyledi.

Müsteşar olduğu dönemde 4.5G ve Telekomünikasyon Dairesi’nin yeniden yapılandırılması projesinde çalışırken, bu projenin birinci boyutu olarak, ileri teknolojide bir yatırım yapılmasının şart olduğunu belirttiğini ifade eden Yeldener, “Ülkemizin en ücra köşesine internet, ses ve video hizmetlerinin yüksek kalitede ve eşit hizmet seviyelerinde verilebilmesi yönünde bir proje üzerinde çalıştık. Bu projenin ikinci boyutu ise bunun nasıl yönetilmesi idi. Telefon Dairesi’ndeki mesai saatlerinden dolayı hizmetleri 24 saate yayamıyoruz. Güzel hizmet verilemediği için özel sektör ile de yarışamıyoruz. Bizim öngördüğümüz Kamu – Özel işbirliğinde kamunun etkin katılımı ile devletin idaresi ve denetiminde yeni yatırımların özel sektör eliyle yapılması ve işletilmesi öngörülüyordu” dedi.

Yeldener şöyle devam etti:

“Böylece Telekomünikasyon Dairesi rekabet edebilecek duruma getirilebilecekti. Bu bağlamda üçüncü bir operatörün gelmesini düşündük. Rekabetin artacak olmasından dolayı, bu durum tüketicinin menfaatine olacağı ve bunun başarılabilmesi ülkemiz için çok büyük bir önem arzetmekteydi.

Bu projenin üçüncü boyutu ise iletişim sektöründe tüketicilerin ödeyeceği vergi oranlarıdır. Önce dünyada ödenen vergi oranları nelerdir, onlara bir göz atmamız lazım. 4.5G yapılandırılırken Güney Kıbrıs’taki vergileri de dikkate alarak hedefimiz, Maliye Bakanlığı gelirlerinin azalmaması olmalı. Bu vergi yükünü vatandaşın sırtından alırken, devletin burdan büyük zarar etmemesi için, bu yükün büyük bir bölümünü GSM şirketlerinin gelirlerinden elde edilmesi yöntemini benimsedik. Devlet vatandaştan kaybedeceği vergi gelirlerinin büyük bir çoğunluğunu bu şekilde telafi edebilecek. Böylelikle vergileri hem Güney Kıbrıs ile eşitleyeceğiz hem de devletin fazla kaybı olmadan bunu GSM şirketlerinden telafi etmiş olacağız. İletişim sektörü KKTC’nin en büyük sektörüdür ve bu sektördeki operatör şirketlerin kazançları hatırı sayılır bir seviyededir. Müsteşarlık dönemimde yukarıda belirtmiş olduğum üç boyutlu projenin çalışmasını yaptık ve sonuçlandırma aşamasına getirdik. Yaklaşık iki aylık ek bir çalışma ile bunu ihale noktasına taşıyabilecektik. Telekomünikasyon Dairesi’nin üçüncü bir operatör olarak 4.5G ile birlikte Kamu – Özel ortaklığında yeniden yapılandırılması, telekomünikasyon sektörüne büyük bir ivme kazandıracak ve kamu yararını gözeten çok önemli bir proje olacaktır.”

“Her özel şirkete fiber optik şebeke oluşturma izni verilmemelidir”

Yeldener, müsteşarlık yaptığı dönemde, Telekomünikasyon Dairesi’nin kurtuluşu, rekabet edebilir bir duruma ve hatırı sayılır üçüncü güçlü operatör konumuna gelebilmesi için son üç yılda yukarıda belirtiği projeyi hayata geçirmek için yoğun teknik çalışmalar yaptığını, bu çalışmalar devam ederken GSM operatörleri ve bazı özel şirketler tarafından bir dizi fiber optik şebeke kurma girişimleri olduğunu belirtti.

Yeldener, “GSM operatörlerine veya dileyen tüm özel şirketlere bedelsiz ve ihalesiz fiber optik kablo döşemelerine ve Telekomünikasyon Dairesi’nin altyapısına paralel altyapıların oluşturulmasına izin verilmesi halinde, ülkenin altyapısı köstebek yuvasına dönüşerek sürekli kazılarla önlenemez bir hal alacaktır. Bu yüzden fiber optik şebeke oluşturma istekleri, bir disiplin altında yapılması ve her dileyen özel şirkete fiber optik şebeke oluşturma izni verilmemesi gerekir. Bu konuda öncelikle bir ulusal politikanın belirlenmesi ve oluşturulması bir gerekliliktir.

AB Telekomünikasyon Projesi çerçevesinde oluşturulan ulusal politikada da öngörüldüğü gibi ülkemizin telekomünikasyon altyapısında sadece tek bir altyapı veya omurga, devletin idaresinde ve denetiminde Kamu – Özel ortaklığı ile yapılması en makul bir yaklaşım olacağı düşünülmüştür. Bu çerçevede, oluşturulacak olan altyapı veya omurga, tüm internet sağlayıcılara ve GSM operatörlerine eşit şartlarda, adil rekabet çerçevesinde kullandırılması gerekir” dedi.

“Kazan kazan” politikası ile bu işin olması gerektiğini de anlatan Yeldener, vatandaşın kazandığı gibi şirketler ve devletin de kazanacağı bir durumun ortaya çıkması gerektiğini kaydetti. Yaptıkları projede, sadece GSM şirketlerinin 2G ve 3G lisanlarında olduğu gibi vatandaşın cebinden büyük bir oranda vergi alınması gibi bir durumun olmaması gerektiğini belirten Yeldener, dengeleri koruyan bir sistemin oluşturulması gerektiğini söyledi.

“Devletimizin elini kolunu uzunca bir süre bağlamayalım”

Yeldener, “Mevcut Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı yukarıda özetlemeye çalıştığım ve kısmen AB’nin katkılarıyla oluşturulan projenin ve ulusal politikanın aksine, 4.5G Mobil Şebeke ve Telekomünikasyon Dairesi’nin yeniden yapılandırılma çalışmalarını birbirinden bağımsız ve 4.5G’nin daha erken sonuçlanabilecek şekilde iki ayrı kulvarda yürüttüğünü ve bunu kamu yararı açısından çok sakıncalı bulduğumu belirtmek isterim.

Oysa bu konuda uzman, değişik ve geniş kesimlerin fikirleri alınarak bu konuda ulusal bir politika oluşturulmalıydı. Nasıl ki 2008 yılında yanlış bir politika ile GSM şebekeleri özelleştirilmiş; tüketiciler büyük vergiler altında ezilmişve uzunca bir süre devletimizin eli kolu bağlanmış, buna benzer yanlış bir politika ile devletimizin yeniden uzunca bir süre elini kolunu bağlamayalım; devletimizi mali açıdan zarara uğratmayalım” dedi.

Paylaş