GAÜ akademisyeni Akyar, İdlib saldırısı ve yansımalarını yorumladı

21
reklam alani

Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Diplomasi Okulu ve Güvenlik Araştırmaları Mrk. Direktörü Dr. M. Sadık Akyar , İdlib’te yaşanan saldırı ve yansımaları ile ilgili açıklamada bulundu.

Akyar, açıklamasının başına 27 Şubat 2020 akşamı İdlib’te şehit olan 36 askerimize Allahtan Rahmet, yaralılara acil şifalar, şehit aileleri ve Türk milletine sabır diledi.

GAÜ  Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Diplomasi Okulu ve Güvenlik Araştırmaları Mrk. Direktörü Dr. M. Sadık Akyar açıklamasında şunları söyledi;  “Türkiye’nin Soçi Mutabakatı esasına göre İdlib bölgesinde oluşturduğu gözlem noktalarının bulunduğu bölgeye yaklaşık Şubat ayı ortalarından itibaren Rusya destekli Suriye güçlerinin saldırısı devam etmekteydi. Türkiye bu nedenle bölgede bulunan 13 gözlem noktasını özellikle, bölgede bulunan M5 otoyolu bölgesindeki gözlem noktalarını takviye etmekteydi. Bu esnada  bölgede bulunan bir Türk askeri birliği hava taaaruzu sonucunda vurulmuş ve yaklaşık 36 askerimiz şehit düşmüş, bir o kadar da yaralanmıştır. Dikkat edilirse, hava taarruzu diyoruz. Çünkü  uçak veya uçakların kime ait olduğu tam olarak belli değildir. Rusya bu konuda net bir açıklama yapmaktan şu ana kadar imtina etmiştir. Ancak, olayın nevine bakıldığında bunun Rus yapımı KAAB 1500 Nüfuz Edici Bomba (NEB, Stand Off Mühimmat-SOM) ile yapıldığı anlaşılmaktadır” ifadelerini kullandı.

Şu anda birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyaç duyduğumuz zamanlardan birisini yaşamakta olduğumuzu vurgulayan Akyar;  “ Muhakkak, hem askeri hem de siyasi yetkililer tarafından bu olay incelenmekte ve bir daha olmaması için gerekli tedbirlerin alınmakta olduğuna inanmak istiyoruz. Olay akşamı Cumhurbaşkanlığında gerçekleştirilen toplantı ve akabinde yapılan açıklamalarda, alınan tedbirlerden bazıları kamuoyu ile de paylaşılmıştır. Yaklaşık iki yıldan beri İdlib konusuna bu sütunlarda, katıldığımız TV programları ve akademik ortam ve çalışmalarda dikkat çekmekyeyiz. Bize göre, Rusya’nın, Suriye Krizi üzerinden   Türkiye ile ilişkilerini güçlendirerek, Türkiye’yi ABD ve AB’den uzaklaştırarak Türkiye’nin NATO bağının dahi zayıflamasını ve böylelikle, Ukrayna ve Gürcistan’ın da NATO ile ilişkilerini önlemek amacını güttüğünü söyleyebiliriz. Suriye bu konuda Rusya için iyi bir fırsat,  İdlib ise uygun bir yerdi. Çünkü diğer bölgeler, hem coğrafi olarak daha yumuşak, hem de tehdit olarak rejim unsurunun bulunmadığı bölgeleri ihtiva etmekteydi. Ancak, İdlib; Soçi’de silahtan arındırılmış bir bölge haline getirilmesi istenmesine rağmen, gelinen aşamada başta Selefi tandanslı Heyet-i Tahrir Şam(HTŞ) olmak üzere bir çok terör örgütünü barındırmaktaydı. Hatta HTŞ, şehrin %80’ini ele geçirmiş, buna karşı taaruzlarınıa artıran rejim güçleri ve HTŞ ateşi arasında kalan halk ise Türkiye sınırına doğru göç etmeye başlamıştı. Bölgede, şu anda Türkiye sınırının hemen ötesinde   yaklaşık 1,5 miyondan fazla insan bulunduğu belirtilmektedir ” dedi.

 

Dr. Sadık Akyar;  “Bundan yaklaşık 1.5 ay önce Sayın Erdoğan ve Putin İstanbul’da TürkAkımı projesinin devreye alınması töreninde tüm dünyaya yakın ilişki içerisinde oldukları resmini vermişlerdi. Ancak Rusya tarafından açık olarak dile getirilmese de Kanal İstanbul Projesi, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın Ukrayna gezisinde verdiği demeçlerden sonra Türk-Rus ilişkilerinde ani gerileme yaşandı. Buna karşılık “Bileşik Kaplar Kanunu” benzer örneği olarak Türk-ABD ve AB ilişkilerinde de bir iyileşme yaşandı. Hatta ABD söz konusu saldırıdan önce meydana gelen bazı küçük çatışmalar sonucunda şehit olan bazı askerlerimiz için taziye mesajı dahi yayımladı. Şehitler verdiğimiz 27 Şubat saldırısının hemen akabinde Türkiye NATO ülkelerini, anlaşmasının 4ncü maddesi  kapsamında toplantıya çağırdı. NATO anlaşmasının 4ncü maddesine göre “Taraflardan herhangi biri, taraflardan birinin toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlığı, ya da güvenliğinin tehdit edildiğini düşündüğü zaman, tüm taraflar birlikte danışmalarda bulunulacaklardır”  hükmüne haizdi. Buna göre NATO  Büyükelçileri Türkiye’nin çağrısı üzerine, 28 Şubat tarihinde toplanmış ve toplantı sonucunda Genel Sekreter tarafından Türkiye’ye hava savunma sistemleri, hava koridoru sağlanması ve neler yapılabileceği konusunda çalışmalara başlanmasına karar verildiği yönünde bir açıklama yapılmıştır. Kuşkusuz bu açıklama Türkiye için önemlidir, ancak  NATO’nun çalışma prensipleri, kararların oybirliği ile  alınması ve Yunanistan faktörü gözönünde bulundurulduğunda,Türkiye’nin NATO’dan gerekli yardımı, en azından kısa dönemde alması pek mümkün görünmemektedir ” açıklamalarında bulundu.

SIĞINMACILAR HAKKINDA KARAR

Dr. Sadık Akyar, Türkiye’nin  söz konusu olayın meydana gelmesinden sonra aldığı diğer bir karar hakkında; “ Türkiye kendi ülkesinde bulunan Suriyeli sığınmacıların kara ve deniz sınırlarından dışarıya çıkması esnasında hiç bir önlem almayacağını açıklamasıydı. Bunun sonucunda, iki günde yaklaşık 25000 sığınmacının Trakya’da, Yunanistan ve Bulgaristan’a geçmek için toplandığı, bu sayının daha da artacağı basında yer almıştır. Türkiye bu kararı ile sığınmacı sorununu belki de ilk olarak Avrupa ve hatta Global bir ölçeğe taşımıştır. Çünkü, Yunanistan ve Bulgaristan AB kurallarını da hiçe sayarak, sığınmacılara zor kullanarak ülkeye girişlerine izin vermemektedir. Hatta bu konuda Uluslararası Af Örgütü devreye girerek, bu iki ülkeyi kınamış ve sığınmacıları kabul etmesi gerektiğini belirtmiştir. Önümüzdeki günlerde bu krizin daha da büyüyeceği öngörülmektedir. Öncelikle, bu bölgeye doğru sığınmacı akımı devam ederek, ara bölgede, Fransa’daki “Pas de Calais” bölgesindeki gibi yeni bir insani dram meydana gelebilir. Çünkü, bu hava şartlarında kısıtlı yiyecek ile, içerisinde kadın ve çocukların da olduğu insanların yaşam şartları ağırlaşacaktır. Maalesef, ortaya çıkan bu problem yine Türkiye tarafından giderilmeye çalışılacak, bu ise Türkiye’ye hem yeni maliyet, hem de Güney illerinden sonra  Trakya’nın da demografik yapısında değişmelere yol açabilecektir. İnşallah buralarda meydana gelebilecek istenmeyen olayların sonucunda, Türkiye   sığınmacılar için harcamış olduğu onca gayrete rağmen, suçlanan ülke durumuna gelmez. Ayrıca açıklamada Suriyeli Sığınmacı tabiri kullanılmış, ancak mevcut durumda bunun ayrımının nasıl yapıldığı bilinmemektedir” dedi. 

SIĞINMACI AKININDAN KKTC ETKİLENECEK Mİ?

Dr. Sadık Akyar;  “Tabi bu sığınmacı akınından KKTC’nin de etkileneceğini söyleyebiliriz. Önümüzdek günlerde, KKTC’ye deniz yolu ile bazı sığınmacıların gelebileceği gözönünde bulundurulmalıdır. Hava şartlarında düzelme ile birlikte bu akım daha da artabilir. Buradaki konu KKTC’nin hal tarzıdır. KKTC aynı Türkiye’nin yaptığı gibi sığınmacıların Rum tarafına geçmelerine müsade mi edecek? yoksa mevcut uygulamasını sürdürecek midir? Türkiye’nin Suriye rejimine İdlib’te saldırıları durdurması için verdiği süre bu gece dolmaktadır. Bununla ilgili, iki gelişmenin olabileceği öngörülmektedir. Birincisi, Türkiye Rusya ile iletişime geçerek konunun yatıştırılmasıdır. Bununla ilgili Rusya tarafından Türkiye ile İdlib’teki tansiyonun düşürülmesi için beraber çalışıldığı yönünde açıklamalar da yapılmıştır. İkincisi ise, Türkiye’nin rejim güçlerine karşı top yekün bir saldırısıdır. Ancak gelinen aşamada M5 otoyolunun bulunduğu bölgede bazı küçük hareketlerin olabileceğini ancak, tansiyonun biraz düşürüleceğini öngörmekteyiz. Bir de Rusya ile çözülmesi gereken en önemli konunun hava sahasının kullanılması olduğudur. Çünkü, ikinci seçeneğin uygulanması hava kuvvetleri unsurlarının, yani uçakların etkin kullanılmasını gerektirmektedir. Unutulmamalıdır ki; İHA, SİHA ve muharip uçakların görevleri tamamen ayrıdır. Burada bir konuya dikkat çekmek istiyoruz. Eğer Suriye’de  Rusya ile yeni herhangi bir gerginlik yaşamamız halinde, bununla ilgili olayın Suriye yerine; Libya, Somali veya Katar’da olabileceği de gözönünde bulundurulmalıdır” dedi.

Önümüzdeki günlerde İdlib özelinde hareketli saat ve günler yaşanabileceğini vurgulayan Akyar;  “ Burada, yine dikkat edilmesi gereken önemli konulardan bazılarının “Harekat emniyeti, İç ve Dış Kamuoyunun Bilgilendirilmesi, Kamu Diplomasisi” konularıdır. Medya mensuplarının birliklerin içine girmesi, askerlerimiz ile konuşmaya çalışması, canlı yayınlarda yer bildirmeleri, yapılan harekat ve ateşlerin açığa çıkmasına, birliklerimizin belki de zarar görmesine neden olmaktadır. Bu konuda gerekirse, 2nci Körfez harbinde uygulanan “Embedded- İliştirilmiş” gazetecilik uygulaması yapılabilir. Böylelikle harekat emniyeti ve dezenfarmosyanın önüne geçilebilir.Ayrıca özellikle Suriye ve Körfez ülkeleri kaynaklı bazı ajans ve internet siteleri tarafından hem Suriye, hem de Libya’da bulunan Türk askeri varlığı ile ilgili sürekli yanlış ve yalan haberler yayınlanmakta, sosyal medyada yer almaktadır. Özellikle bu tür haberler sosyal medyada kısa sürede “viral” bir durum yaratarak, halkın ve birliklerimizin moralini bozabilmektedir. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı veya MSB İletişim Dairesi’nin bünyesine, bu konuda uzman ve tecrübeli askerleri alarak, şu ana kadar çok başarılı işlere imza atarak dünya çapında başarı kazanan “teyid.org” ile işbirliği yapmasının uygun olabileceği öngörülmektedir” ifadelerini kullandı.

Akyar açıklamasının sonunda;  “ Gelinen aşamada, Suriye mevcut yönetimi ile Adana mutabakatı esaslarına göre temas kurulması uzak, en azından kısa vadede pek mümkün görülmemektedir. Ancak, Rusya veya ABD ile Esad ve Hükümeti’nin işbaşından uzaklaştırılması, yönünde politikalar geliştirilebilir. İdlib, Suriye Krizinin “Kilit” noktasıdır.

Anahtarı da Rusya’dadır. Rusya’nın bu kilidi açmasını sağlayacak askeri, diplomatik ve politik hal tarzları üzerinde çalışılmalıdır” dedi.

Paylaş