Crans Montana ve benzeri süreçler çok zaman kaybettirdi

17
reklam alani

 Denktaş, Berlin’de gerçekleştirilecek üçlü görüşmeyle ilgili ciddi kaygılarımız var dedi.

 

Demokrat Parti Milletvekili Serdar Denktaş Facebook paylaşımında şu ifadeleri kullandı:

“BERLİN TOPLANTISI

Cumhurbaşkanımız Sayın Mustafa Akıncı, Rum Lider Anastasiades ve BM Genel Sekreteri Gutteres’in katılımı ile 25 Kasım 2019 tarihinde Berlin’de yapılması planlanan görüşmeyle ilgili olarak toplumda farklı görüşler oluşmuştur.

BM Genel Sekreterinin iki taraf arasında istişarelerde bulunmak üzere görevlendirdiği Geçici Özel Danışmanı Lute’nin bir yılı aşkın bir süredir yürütmekte olduğu adı konmayan “mekik diplomasisi” sonucunda taraflar Berlin’de üçlü görüşmeyi kabul etmişlerdir.

Neredeyse bir yıl önce 17 Aralık 2018’de yapmış olduğum açıklamada sürecin bir mekik diplomasisine dönüşmekte olduğuna ve Kıbrıs Türklerinin boşa harcayacak zamanlarının olmadığına dikkat çekmiştim.

Sayın Cumhurbaşkanımız Akıncı Crans Montana görüşmelerinin çökmesinin ardından, “Kıbrıs’ta çözüm için kendi nesillerinin son denemesini yaptıklarını” ifade etmiş ve devamında “Dünyanın sonu değildir. Biz Kıbrıs’ta hak ettiğimiz, alnımızın akıyla, onurlu bir toplum olarak yaşamanın yollarını bulacağız, bunu başaracağız” demişti.

Halbuki planlanan üçlü görüşme Sayın Cumhurbaşkanımızın başarısızlıkla sonuçlandığını açıkladığı Crans Montana’nın devamı niteliğindendir. Berlin görüşmesi “hak ettiğimiz, alnımızın akıyla, onurlu bir toplum olarak yaşamanın yollarını bulma” çabalarını bir kez daha öteleme, bizleri bir kez daha sonu belli olmayan süreçlere çekme, zaman kaybettirme risklerini taşımaktadır.

Bu nedenle üçlü görüşmeyle ilgili ciddi kaygılarımız vardır.

Berlin’de planlanan üçlü görüşme bugüne kadar kabul edilen mutabakatların ötesine geçmeyi, anlaşılmayan konularda ilerleme kaydedip olası bir beşli bir konferans için referans şartlarını oluşturmayı hedeflemektedir. Özetle yıllardır denenlerin bir kez daha denenmesidir.

Değişmeyen Rum taleplerinin, Berlin’de değişeceğine dair hiçbir umudumuz, hiçbir gözlemimiz yoktur.

Artık iki taraf olarak 1968’den beridir aralıklarla devam eden sürecin sonuç getirmediğini kabul etmemiz gerekmektedir. İki tarafın da yeni fikirlere açık olması, yeni modeller üzerinde çalışması gerekmektedir.

Cumhurbaşkanımızın gelinen bu noktadan sonra BM Genel Sekreterinin katılımı ile yapılacak toplantıyı reddetme, katılmama lüksü yoktur.

Cumhurbaşkanımız bu toplantıya katılmalı ancak başlatılması arzu edilen sürecin, Crans Montana’nın devamı niteliğinde bir referans şartları oluşturmak olmaması gerektiğini net bir şekilde izah etmelidir. Crans Montana ve benzeri süreçler Kıbrıs Türklerine çok zaman kaybettirmiştir.

Hedefimiz “bir anlaşma ile kabul edilen barış ” içinde bir Kıbrıs’a varmaktır. Toplumların birbirleri üzerinde baskı kuramayacakları, özgür bir şekilde kendi kendilerini yönetecekleri, güven içerisinde yaşayacakları bir düzene varmak iki toplumun da ortak kaygısı haline gelmelidir. Bu ortak kaygıyı adım adım başarabilmek mümkündür.

Bu adayı ya eşit bir şekilde ortak yöneteceğiz ya da her toplum kendi payına düşen coğrafyayı kendisi yönetmeye devam edecektir.

Federal çözüm modeli adamızı eşit bir şekilde birlikte yönetebileceğimiz modellerden bir tanesidir. Ancak tek model değildir.

Kıbrıs Rum liderliği yıllarca tüm tarafları “federasyon” tartışmaları ile oyalamıştır. Sorunun özü ise federasyonun ne olup olmadığıyla ilgili değildir.

Sorun federasyon modelinde değil, Kıbrıs Rum liderliğinin temsil ettiği düşünce yapısındadır. Bu da Kıbrıslı Türkleri eşit olarak görememe, iktidarı bizimle paylaşamama, bizleri adanın ortak sahibi görememedir.

Bu nedenle bir kez daha sonu gelmeyecek müzakere süreçlerine girmek yerine, başta BM ve AB olmak üzere uluslararası camiadan Kıbrıs Rum liderliğini çözüm odaklı düşünce yapısına getirecek adımları atmalarını talep etmemiz gerekmektedir.

Kıbrıs Türklerinin ucu açık ve sonucu bilinmeyen süreçlerle daha fazla zaman kaybetme lüksü yoktur. Ülkemizde çözülmeyi bekleyen bir çok toplumsal sorunlarımız vardır.

Zaman ve enerjimizi bir yanda bunların çözümüne yoğunlaştırırken diğer yanda ise Kıbrıs Rum toplumuyla gerek sivil alanda gerekse siyaset alanında çözümün inşası için adım adım, parça parça yapılabilecekleri konuşmamız gerektiğine inanmaktayım. Zaman temiz bir sayfa açma zamanıdır.”

Paylaş