Bütçemizin yüzde 79.79’u maaşlara gidiyor.

38
reklam alani

Maliye Bakanı Serdar Denktaş, Hayat Pahalılığı ödeneğinin 3 ay süreyle durdurulmasını öngören Yasa Gücünde Kararnamenin ivedi ve zaruri olduğunu belirtti.

Kararnameyi geçirinceye kadar ilgili tüm sendikalarla görüşüldüğünü, konunun enine boyuna Bakanlar Kurulu’nda defalarca değerlendirildiğini, , 2011 yılında yapılmış olan ve uygulanan kararnamenin incelendiğini kaydeden Denktaş, başka bir yolunun olmadığı kanaatine varıldıktan sonra kararnamenin geçirildiğini vurguladı.

Yüksek Yönetim Denetçisi Emine Dizdarlı’nın hayat pahalılığı konusunda gazetelere yansıyan basın açıklamasını değerlendiren Maliye Bakanı Denktaş, “HP uygulaması kamu çalışanlarına özgü ayrımcı bir yaklaşımdır. Bizim uygulamamız, Kamuya bağlı diğer kurum çalışanlarının da maaş alabilmelerini mümkün kılacağı için ancak var olan bir ayrımcılığın kısıtlanması olarak algılanabilir” dedi.

AÇIKLAMA

Maliye Bakanlığı Denktaş’ın yaptığı açıklama şöyle:

“Gazetelere yansıyan ‘Hayat pahalılığı kararnamesi kaldırılmalı’ başlıklı açıklamanızı okudum.

Bugüne kadar Bakanlığımıza yönelik sorularınızı yanıtlamadığımızı hatırlamıyorum. Keşke bu konuda da bize başvurup görüşümüzü aldıktan sonra açıklama yapmış olsaydınız. O takdirde en azından basın yolu ile de size cevap verme durumunda kalmazdım.

İlgili tasarının ‘kamu yararı, eşitlik ve ayırımcılık’ ilkesi gereği yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini söylemektesiniz.

Açıklamanızın bu kısmını irdeleyelim;
Kamu yararı; içinden geçtiğimiz kriz ortamında bu kararı almayarak Ocak maaşlarına (Ekim-Kasım-Aralık hayat pahalılığı oranının Ocak maaşlarına yansıyacağının farkında olduğunuzu düşünüyorum) yansıtılması halinde ilk olarak 28 belediyenin 26’sı maaş ödeyemez duruma düşecek ve yine aynı şekilde devlete bağlı diğer kurumlarda aynı akıbetle karşı karşıya kalacaktı. Bu devlet ve ilgili kurumlarında çalışan yaklaşık 5 bin kişinin maaş alamama durumunun ortaya çıkması demektir. ‘Benim maaşımdan kesinti olmasın ve 5 bin aile umurumda değil’ deniliyorsa, o zaman bu konunun kamu yararı içermediği iddia edilebilir.

Eşitlik; hayat pahalılığının bu imkandan faydalanmakta olan tüm kesimlere uygulandığı ve uygulanacağı malumunuzdur. Bu uygulamadan ayrı olarak bu uygulama ile birlikte vergi dilimleri düzenlemesi 1 Ocak 2019’dan itibaren yürürlüğe girecek ve brüt maaşlar değişmeksizin alt baremlerde olanların eline geçecek olan net artış üst baremlere göre daha fazla olacaktır. Bu ülkede eşitlikten bahsedebilmek için her şeyden önce tüm kesimlerin HP uygulamasından faydalanabiliyor olması gerekmektedir. Oysa bu imkan sadece kamu çalışanları için geçerlidir.

Tüm vatandaşlarımız arasında eşitlik bu konuda var olan bir olgu olmadığına göre bu ilkenin burada ortaya çıkartılması doğru bir yaklaşım değildir.

Ayrımcılık; HP uygulaması kamu çalışanlarına özgü ayrımcı bir yaklaşımdır. Bizim uygulamamız, Kamuya bağlı diğer kurum çalışanlarının da maaş alabilmelerini mümkün kılacağı için ancak var olan bir ayrımcılığın kısıtlanması olarak algılanabilir.

‘Kararname konusu doğrudan ve sıkı sıkıya ekonomi ile bağlantılı olmalı’ diyorsunuz. Bir Hukukçu ve eski bir Yargıç olarak çok iyi biliyorsunuz ki Anayasamızın amir hükmüne göre Bütçe Yasa Tasarısı en geç 31 Ekim itibarı ile meclise sunulmak durumundadır. Bütçe, var olan yasalar çerçevesinde hazırlanır.

İlgili yasalar size HP ödeneklerinin yılda 2 kez ve Ocak-Haziran, Temmuz-Aralık bölümlerini kapsayacak şekilde uygulanmasını emretmektedir. Yasaların verdiği bu emre uygun bir bütçe hazırlamaya kalkmış olsaydık 2019 bütçesinde öngörülen artışlar çok daha açık ve bu kez uygulanamaz bir bütçe yasası hazırlamanın yanında Genel Bütçeye uygun olarak hazırlanacak diğer kurumlar için de bütçelerini hazırlayamaz ve uygulanamaz kılacaktı.

Bu uygulamayı yasa gücünde kararname ile değil, yasa ile yapmaya kalsa idik, bütçe sunulmuş, uygulamaya konulmuş ama uygulanamaz bir durumla karşı karşıya kalacaktık.

Maaşlar ödenemez, ilaçlar alınamaz, Sosyal yardımlar ödenemez durumda olacaktı. Kısacası Ekonomi tam anlamı ile ve bütünüyle bundan zarar görecek ve kaçınılmaz bir resesyon dönemine girmiş olacaktık.

Böylesi bir konunun ekonomi ile sıkı sıkıya bağlı olup olmadığı hususunda keşke bir ekonomistin görüşü alınsaydı.

Bu karar HP olanağından faydalanmakta olan tüm kesimler için uygulanmıştır. Uygulama Ocak 2019 maaşlarını etkileyecektir. Konunun ivediliği Bütçenin hazırlanabilmesi ile ilgilidir.

Kararnameyi geçirinceye kadar ilgili tüm sendikalarla görüşülmüş, konu enine boyuna Bakanlar Kurulu’nda defalarca değerlendirilmiş, 2011 yılında yapılmış olan ve uygulanan kararname incelenmiş ve başka bir yolunun olmadığı kanaatine varıldıktan sonra kararname geçirilmiştir. Bu nedenle kararın ivediliği ve zaruriliği tartışılmazdır. Ve unutulmaması gereken en önemli husus Bütçemizin yüzde 79.79’unun maaş nitelikli ödemelerden oluştuğu ve her yüzde 1’lik kısmının 35 milyon Türk Lirasına denk geldiğidir.

Bu zor koşullarda KKTC ekonomik çarkının dönebilmesi ve maaşlarına HP yansıyan ve yansımayan iki komşu arasındaki eşit olmayan uygulamayı da değerlendirdiğimizde kendi yağımızla kendi ciğerimizi kavurduğumuz bu dönemde yapmış olduğunuz bu açıklamanın bizleri üzdüğünü belirterek en içten sevgi ve saygılarımı sunarım.”

 

Yüksek Yönetim Denetçisi (Ombudsman) Emine Dizdarlı’nın geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklaması:

“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasası’nın 112’inci maddesi Bakanlar Kurulu’nun hangi koşullar altında Yasa Gücünde Kararname çıkarabileceği koşullarını düzenlemektedir.

Söz konusu Anayasa maddesi tahtında ekonomik konularda, ivedilik varsa, Bakanlar Kurulu Yasa Gücünde Kararname çıkarabilir. Yasa Gücünde Kararname, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girer ve ayni gün, gerekçesi ile birlikte Cumhuriyet Meclisi’ne sunulur.

Cumhuriyet Meclisi’ne sunulan Yasa Gücünde Kararnameler, İçtüzüğün, yasaların görüşülmesi için koyduğu kurallara göre komitelerde ve Genel Kurulda, diğer bütün konulardan önce, öncelik ve ivedilikle görüşülüp karara bağlanır. Meclis bu konudaki kararlarını doksan gün içinde verir. Bakanlar Kurulu Yasa Gücünde Kararnameler ile, yeni mali yükümlülükler getiremez, kişisel ve siyasal hak ve özgürlükleri kısıtlayamaz.

Görüleceği üzere, Anayasa’nın 112i’nci maddesinin 1. fıkrası tahtında, Bakanlar Kurulu, sadece ekonomik konularda ve ivedilik olması koşulu ile Yasa Gücünde Kararname çıkarmaya yetkilidir.

Bu durumda 26 Ekim 2018 tarihli, Karar No: TE (K-I) 1284 -2018 sayılı Yasa Gücünde Kararnamenin Anayasa’nın 112’inci maddesine uygun olması için (1) konunun ekonomik olması ve (2) ivediliğin varlığı, başka bir deyişle çabuk davranma zorunluluğunun bulunması gerekmektedir. Bu hususlar Anayasa Mahkemesinin bir çok kararında da serdedilmiştir. Bu durumda Bakanlar Kurulu’nun ‟ ekonomik koşullar ve bütçe imkanlarından kaynaklanan zorunluluk ” nedeniyle 26 Ekim 2018 tarihinde aldığı karar ile hayat pahalılığı ödeneği hakkının üç ay (Ekim, Kasım, Aralık) süreyle uygulanmamasının durdurulması ekonomik konularda çıkarılan bir kararname midir? Bakanlar Kurulu’nun Kararında belirtilen ‟ ekonomik koşullar ” ve “bütçe imkanlarından kaynaklanan zorunluluk ” ekonomik midir? Türk Dil Kurumu Sözlük kılavuzuna göre ‟ekonomi” sözcüğü kişilerdeki gereksemeleri karşılamak amacıyla yapılan davranış, bir ülkede, bölgede veya dünyada mal ve hizmetlerin üretim, ticaret, dağıtım, tüketim, ithalat ve ihracattan oluşan insan aktivitesi ve keza ‟ ekonomik ” sözcüğü ise ekonomiyle ilgili olan iktisadi, daha az gider gerektiren veya daha az masraflı olarak tanımlanmaktadır.

KKTC Anayasası’nın 112’inci maddesi altında çıkarılan Yasa Gücünde Kararname konusunun doğrudan ve sıkı sıkıya ekonomi ile bağlantılı olması esastır. Bu nedenle ekonomi ile dolaylı ve uzak olan ilişkiler Bakanlar Kurulu’na Yasa Gücünde Kararname çıkarma yetkisi vermemektedir veya bu husus Yasa Gücünde Kararname çıkarmak için yeterli değildir kanaatindeyim.

Söz konusu 26 Ekim 2018 tarihli, Karar ID:50146, Karar No: TE (K-I)1284- 2018 incelendiğinde üç ay süre ile hayat pahalılığı ödeneği hakkının Kamu Görevlilerini, Emeklileri, Polis Örgütü mensuplarını, Kamu Sağlık çalışanlarını, Kıbrıs Türk Sosyal Sigortalar Yasası ve Sosyal Güvenlik altında hayat pahalılığı ödeneği almaya hakları olan kişileri kapsadığı veya uygulanacağı yer almaktadır.

Bir taraftan bir grup çalışan ve emekli mağdur olurken, diğer taraftan Bakanlar Kurulu’nun muhtelif kararlar alarak bütçeden yüklü miktarlarda ödemeler yaptıkları görülmektedir.

Bu husus eşitlik ilkesine aykırıdır. Yönetim makamları, bütün işlemlerinde yasa önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek ve ayrıcalık yapmamak zorundadırlar. Yine Anayasa’nın 112’inci maddesinden anlaşılacağı üzere Bakanlar Kurulu ancak ivedilik olması durumunda Yasa Gücünde Kararname çıkarabilir.

Dövizdeki krizin önlenmesi veya Bütçe imkanlarından kaynaklanan zorunluluklar bir grup çalışanın maaşlarına hayat pahalılığı ödeneğini ödememekle ortadan kalkmayacağı veya bunun mümkün olmayacağı kabul edilen bir husustur. Anayasa maddesinin 112’inci maddesine uygun olması için Yasa Gücünde Kararname’nin Yasa maddesinde belirtilen iki koşulu tatmin etmesi ve Türk Dil Kurumu’nun “ekonomik” sözcüğüne verdiği tanıma veya anlamına uyması gerekir.

Alınan kararın bu tanıma uymadığı, söz konusu kararın ekonomik veya iktisadi olmadığı ve çabuk davranma zorunluluğu taşımadığı açıkca görülmektedir. Söz konusu ekonomik kriz takriben Haziran 2018 tarihinden itibaren devam etmektedir.

Bu nedenle Yasa ile öngörülen hayat pahalılığı ödeneğinin ödenmemesi kararının veya hayat pahalılığı ödeneğinin üç ay süre ile ertelenmesinin Bütçe’den yapılan diğer yüklü ödemeler dikkate alındığında ne kadar ivedidir? veya ne kadar zaruridir?. Hal böyle iken, bunun neticesinde yaşanan mağduriyetin bir kısım çalışana veya emekliye yüklenmesi ne kadar adildir? veya kamu yararı için ne kadar gereklidir?. Bu itibarla söz konusu Bakanlar Kurulu Kararının kamu yararı, eşitlik ve ayrımcılık ilkesi gereği yeniden gözden geçirilerek değerlendirilmesi ve kaldırılması gerekmektedir.”

Paylaş