Anne olduğu için pişman olanlar…

    41

    reklam alani

    Bazı konular büyük tabudur. Özellikle bizimki gibi içe kapalı, kutsiyet merkezli, kadını “memeli hayvan” olarak tabir edebilen toplumlarda… Annelik bu tabuların başta gelenlerinden biri. Annelik bize göre kutsalların en kutsalı, fedakârlıkların en fedakârlığı, bir kadının hayatta mutluluğa ulaşabileceği, ulaşmadan tamamlanmış sayılmayacağı yegâne yol. Öyle diyorlar.

    Geçen hafta HTHayat.com yazarı Perihan Özcan, “Peki, sen çocuk doğurduğuna pişman mısın?” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

    Perihan keskin zekâlı, kıvrak dilli bir yazı erbabıdır. Yazıları çok okunur, çok paylaşılır. Lakin bu yazı yayınlandıktan sonraki ilk iki saat, pek müthiş bir şeyler olduğunun/olacağının sinyallerini veren okunma rakamları önüme düşmeye başladı. Perihan yazısında kendisinin çocuk doğurmayı seçmediğini, hayatında hiç böyle bir isteği olmadığını, bu seçimi yapmış olmasından dolayı yakın çevresi dahil toplum tarafından nasıl sorguya çekildiğini, ikna edilmeye çalışıldığını, baskı gördüğünü anlatıyordu.

    “Neden çocuk yapmadın?” sorusunun ardından, “Bak pişman olursun” uyarısının gelmesine alışmış olduğunu anlatıyor Perihan.

    Yazı sosyal medyada hızla yayıldı ve yorum üzerine yorum gelmeye başladı. Yorumlar kısaca 3 ana başlık altında toplandı: “Sen kimsin de anneliğe laf söylersin” ya da “Anne olmadığın için anlamıyorsun. Çocuk yapmamış kadın eksiktir”, bir de “Anne olduktan sonra benim de hayatım çok kısıtlandı/ben de tam bu nedenlerden anne olmamayı seçtim” diyenler. Hangisi haklı?

    Perihan’ın yazısının uyandırdığı tepki aklıma geçen senelerde İsrail’den başlayıp Avrupa’yı da etkisi altına alan ve uzun süre konuşulan bir konuyu getirdi: “Anne olduğuna pişman olanlar” (Regretting Motherhood). İsrailli sosyolog Orna Donath’ın kadın başına ortalama 3 çocuk düşen İsrail’de 23 kadınla yaptığı ve yayınladığı araştırmanın başlığı bu.

    Donath, kendisi çocuk sahibi olmamayı seçmiş bir kadındır, yayınladığı çalışmada anneliğin genel geçer inanışta olduğu gibi sevgi, gurur, neşe ve kişisel tatminle dolu bir tecrübe olmanın yanı sıra zaman zaman stres kaynağı, çaresizlik, hayal kırıklığı ve yalnızlık alanı olduğundan da bahsediyor ve bazı kadınların (çocuklarını çok sevmelerine rağmen) anneliğin getirdiği yaşantıyı deneyimledikten sonra duydukları “Geri alma düğmesi olsa da başa dönsem ve bu topa hiç girmemiş olsam” hislerini derinlemesine inceliyor… Yani, bizim yorumlardaki 3. grup kadınların bir kısmı bu ana başlığa giriyor. Tabu burada başlıyor. Anne olmamayı seçmek bile tu kaka bir şeyken, nasıl olur da bir kadın anne olduğuna pişman olur. Konunun bizde, diğer ülkelerde olduğu kadar yayılmaması tesadüf değil. Üzerine düşünülmesi, konuşulması gereken bir mevzu bence. Bu hissiyat içinde çok fazla kadın olduğuna inanıyorum. Donath’ın araştırmasının ardından diğer ülkelerde yayımlanan “Annelikten pişmanım” konulu eserlerin sayısı hiç de az değil.

    Sarah Fischer da “Annelik Mutluluğu Yalanı-Die Mutterglück-Lüge” adlı bir kitap yayınladı. İdeal anne portresinin pratikte nasıl da ulaşılamaz olduğunu ve bunun anne olan kadınları anne olmak ya da kendi olmak arasında bir seçim yapmaya zorladığını anlattığı romanıyla ilgili yaptığı röportajlarda, “Kızımı dünyadaki her şeyden çok seviyorum, ama anne olma kararı vermiş olmaktan dolayı pişmanım; çünkü hayatım eskiden çok daha güzeldi” diye ifade ediyor… Böyleyse böyle!

    Kız çocuklarına doğdukları andan itibaren öğretilen, “Sen de büyüyeceksin, senin de çocukların olacak, onlara şöyle bakacaksın, böyle yapacaksın” düsturu birçok kültürde var. Bazı kadınların toplumun bu isteğini içselleştirip kendi istekleriymiş zannetmeleri mümkün geliyor bana. Ayırt etmesi çok güç bir yer. Ama üzerine düşünmek ve konuşmak mümkün elbette… İnsanız. Her şey bize göre. Anne olmak istemiş, istememiş, olup da pişman olmuş, olmayıp da pişman olmuş olmamız, her biri doğaldır bana kalırsa. Belki de, ne kadar tepki alsa da insan olmanın getirdiği haller, farklılıklar üzerine biz yazıp çizdikçe, utanmadıkça, ihtiyacımızı anlattıkça her halin mümkün olduğu, birinin diğerinden üstün olmadığı, yalnızca seçim olduğu ve her seçimin de kişiye özgü olduğu fikri yayılır. Bir gün! Kötülemekten, acımaktan, üzerimize alınmaktan vazgeçmemiz umuduyla…

    Damla ÇELİKTABAN / GAZETE HABERTÜRK

     

    Paylaş